BITHYNIA NİKOMEDİA TARİHÇE
İÖ 1200’ler Bithynia’nın yani Kocaeli yarımadası’nın sınırlarının belirmeye başladığı dönemlerdir. Bu yüzyıllarda Avrupa’dan Anadolu’ya geçen Trak kökenli kavimlerden Frigler’in bir kolu buralarda Bryg adıyla anılmışlar ve Brygia adını verdikleri bölgeyi birkaç yüzyıl ellerinde tutmuşlardır. Antik kaynaklarda Bithynia bölgesi sınırlarının batıda Mysia Trakları, kuzeyde Propontis (Marmara), doğuda Paflagonya ve güneyde Frigya olduğunu görüyoruz.
Trak kavimlerinin sonuncularından Bithynler ve Thynler zamanla bölgede egemenliklerini kabul ettirmişler, hatta bölgeyi ele geçiren Pers Kralı Krezus döneminde dahi savaşçılıkları sayesinde bir anlamda bağımsızlıklarını korumayı başarmışlardır.
Büyük İskender’in ölümü sonrası İÖ 297 Diadokhes savaşının avantajlarından faydalanarak Seleukos hakimiyetinden kurtulabilmişlerdir. Önderleri Zipoetes zamanında bir krallık oluşturmuşlardır.
Kral Nikomedes büyümekte olan krallığın başkentini İÖ 712’de Megaralılar tarafından kurulan bir koloni olan Astakos’tan (Başiskele) yeni kurduğu ve adını verdiği Nikomedia’ya (İzmit) taşıdı.
Döneminde ve ondan sonra gelen I. Prusias, II. Prusias ve II. Nikomedes zamanında Seleukoslar ve Bergama ile savaşlar devam etti. Genç Julius Sezar’la ilişkisi dedikodulara neden olan son Bithynia kralı IV. Nikomedes İÖ 74’de ölünce vasiyeti gereği ülke Roma imparatorluğu’na bağlandı. Bithynia topraklarında gözü olan ve Roma’nın Anadolu’da varlığına karşı çıkan Pontus kralı VI. Mithridates uzun savaşlar esnasında bir süre Nikomedia’yı ele geçirdiyse de Roma karşısında hem tahtını kaybetti hem de intihar etmek zorunda kaldı.
Roma döneminde sürekli sınırları değiştirilen Bithynia eyaleti, yönetsel sorunlar nedeniyle sıklıkla Pontus eyaleti ile birlikte yönetildi. İmparator Traianus döneminde bu birleşik eyalete vali atanan meşhur Genç Plinius’un imparatorla yazışmaları Roma devletinin taşra eyaletleri yönetimi hakkında eşsiz bilgiler sunmaktadır. Daha sonraki yüzyıllarda hatta günümüzde bile tartışılan İzmit Körfezi-Sapanca-Sakarya-Karadeniz su yolunu ilk kez Plinius gündeme getirmiş ancak gerçekleştirememişti.
Tahta geçtiği yer olan İzmit’i Roma İmparatorluğu’nun başkenti yaparak yaklaşık 20 yıl (20 Kasım 284 ile 1 Mayıs 305) buradan imparatorluğu yöneten Diocletianus kenti dünyanın önde gelen kentlerinden biri haline getirmesinin yanı sıra tehlike olarak gördüğü hristiyanlara İzmit’te uyguladığı zulümle de tanınmıştı. Kendisinin, karısının ve kızının sarayları yanı sıra bir de devlet sarayının bulunduğu kent görkemli mimarisinin yanı sıra önemli bir sanat, özellikle tomruk olmak üzere ticaret, denizcilik ve transit geçiş noktası olmuştu. Bu döneme ait kalıntılara özellikle Seka alanı ve Çukurbağ mahallesinde rastlamak olasıdır.
30 Nisan 311 tarihinde, İmparator Galerius başkent Nicomedia’da, bir höşgörü fermanı yayınlar. Bu ferman gereği, herkes kendi dinini hoşgörü çatısı altında, özgürce yaşayacağı emredilir. Bu ferman, dünya tarihinde yayınlanan ilk hoşgörü fermanıdır. İki yıl sonra, bu fermanın içeriği genişletilerek Mailand (Milano) fermanı olarak bilinen ikinci hoşgörü fermanı, yine Nicomedia’dan yayınlanır.
Büyük Constantinus 330’da Byzantion’u (İstanbul) Nea Roma (Yeni Roma) adıyla imparatorluk merkezi yapınca, o döneme kadar beş imparatora ikamet olmasına rağmen Nikomedia’nın yıldızı sönmeye başladı. Bizans döneminde Bithynia yeniden iki eyalete bölünerek Sakarya’nın batısında kalan kısmı bu ismi taşımaya devam etti. Ayrıca İS 358 ve 362 yıllarındaki depremlerde büyük zarar gören kent, yarım yüzyıl boyunca harap bir durumda kaldı. Doğu Roma imparatoru II. Theodosius’un kenti yeniden imar ettirmesi kısa süreli bir canlanma yarattı. Ama Bizans İmparatoru İustinianus’un (527-565) askeri nedenlerle Kadıköy-İzmit yolunu tahrip ettirip kapatması sonucu İstanbul ile Anadolu arasındaki bağlantı, Gemlik Körfezi-Nikaia (İznik) hattına kaydı. Bunun sonucunda da Nikomedeia’nın stratejik önemi azaldı. Daha sonraları Part ve Arap ordularının Bizans’a saldırıları sırasında kent yağma edildi ve halk büyük zarar gördü. Bir ara Latinlerin ve Selçukluların hakimiyetine geçen Nikomedia daha sonra Osmanlıların eline geçti.
1326 yılında Orhan Gazi zamanında ilk Kaptan-ı Derya Karamürsel Alp tarafından şimdiki Karamürsel sahillerinde ilk Türk Donanması kurulmuş ve ardından 1327 yılında Orhan Gazi’nin komutanlarından Akçakoca Bey; Kandıra, Karamürsel ve İzmit Körfezi’nin güneyi ile 1337’te İzmit’in tamamını ele geçirmiştir.
Orhan Gazi Dönemine kadar Nikomedia olan kentin ismi, kelimenin şekil değiştirmesi ile bu dönemde İznikomid ve daha sonra ise İznikmid şeklini almıştır. Türkçe kaynaklarda İznikmid olarak geçen kentin ismi zamanla İzmit’e dönüşmüştür. Kocaeli adı ise,14.yüzyıl başlarında Osman ve Orhan Gazi Dönemlerinde yöreye akınlar düzenleyerek ele geçiren Akça Koca Bey’in adından kaynaklanmaktadır. 1924 yılında onun anısına yöreye Koca İli anlamında Kocaeli adı verilmiştir.
Kent 1509’da geçirdiği deprem sonucunda yerle bir olmuş ve ayrıca Osmanlı İmparatorluğundaki ekonomik durumun bozulmasıyla birlikte çeşitli ayaklanmalara sahne olmuştur. Kanuni Süleyman’ın 1534’de İzmit’i ziyareti olumlu gelişmeleri beraberinde getirmiş ve kent en parlak dönemini bu Padişah zamanında yaşamıştır. İstanbul’un yiyecek ve erzakları ile yakacak odun ve kereste temini İzmit’ten sağlanmıştır. Anadolu’dan gelen kervanlar, İstanbul’a en yakın deniz bağlantı yeri olan İzmit’te boşaltılıp, gemilerle İstanbul’a taşınmıştır. Bu nedenle şehirde imar faaliyetleri artmış, kervansaraylar, han ve hamamlar yapılmıştır. Osmanlı İmparatorluğunda ilk kez İzmit Körfezinde Yavuz Sultan Selim zamanında (1512-1520) bir “tersane” kurulmuştur. Daha sonra III.Selim ve II.Mahmut, harp ve ticaret gemilerinin yapıldığı tersanenin modernleşmesi yolunda çalışmalar yapmışlardır.
IV.Murat zamanı (1623-1640), İzmit’te imar faaliyetlerinin arttığı bir dönem olmuştur. Bizans’tan bu yana ilk saray onun devrinde yapılmıştır. Olasılıkla bugün Abdülaziz’in Hünkar Kasrı olarak bilinen ve İstanbul dışında ayakta kalabilen Osmanlı saraylarından olan tarihi köşk, IV.Murat’ın yaptırttığı ahşap sarayın yanması üzerine yeniden yapılmıştır. 1701-1705 yıllarında sürgündeki Macar Kralı Imre Tökeli’ye ev sahipliği yapan kent, IV.Murat’ın ölümü ve 1766 yılında geçirdiği büyük depremin etkisiyle 19.yüzyıla kadar bir durgunluk dönemi yaşamış ve ancak 19.yüzyıldan itibaren tekrar gelişmeye başlamıştır.1843’te Padişah Abdülmecit zamanında, İzmit’in İstanbul’la düzenli deniz bağlantıları karşılıklı vapur seferleriyle gerçekleştirilmiş ve 1873’te de Anadolu-Bağdat Demiryolunun ilk parçası olan Haydarpaşa-İzmit demiryolu açılmıştır.
1867 yılında İznikmid (İzmit), merkezi Bursa olan Hüdavendigar Vilayetine bağlı bir sancak merkezi olmuş, daha sonra kısa bir süre İstanbul Vilayetine bağlanmış ve II.Abdülhamit döneminde ise (1888 yılında) bağımsız bir sancak (mutasarrıflık) durumuna getirilmiştir. İlk Mutasarrıf Selim Sırrı Paşa, İzmit’te önemli bayındırlık etkinlikleri gerçekleştirmiştir. Örneğin, bugün İzmit’in sembolü durumunda bulunan ve Anıtları Kurulunca tescil edilmiş olan demiryolu kenarlarındaki çınar ağaçları Sırrı Paşa zamanında dikilmiştir.
İzmit’te dokuma üretimi ilkel bir şekilde ilk kez II.Mahmut döneminde (1808-1839) başlamıştır. Ancak bir süre sonra üretim yetersiz hale gelince Avrupa’dan makineler getirtilmiş ve ordunun gereksiniminin yanında halk için de yünlü ve pamuklu kumaşlar dokunmaya başlanmıştır.
19.yüzyılda İzmit yöresi, ipek üretimi ve işlenmesinde Bursa ve Bilecik’ten sonra Osmanlı Devletinde üçüncü sırayı almış,1890 başlarında ise tüm Sancaktaki ipek üreten atölye sayısı otuzu bulmuştur. Dokumacılıkta öncü konumda bulunan İzmit’teki Çuhahane, Abdülmecit Döneminde (1839-1861) kurulmuştur. Hereke’de ise, Dolmabahçe Sarayı’nın perde, döşemelik ihtiyaçları yanında sarayda yaşayanların giysi gereksinimlerini karşılamak amacıyla,1843’te dokuma ve halı fabrikası kurulmuştur.
19.yüzyılda Kocaeli, büyük göçlere sahne olmuştur. Kırım harbi sonrası 1851-1855’te Tatarlar, 1855-1864 arasında Çerkezler kara ve deniz yoluyla gelerek İzmit’e yerleşmişlerdir. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Rumeli ve Doğu Karadeniz’den göç eden toplulukların bir bölümü kentin çeşitli yerlerine dağılmış, Batum’dan gelenler daha çok Gölcük ve Sapanca’ya, Rumeli göçmenleri ise, İlin çeşitli bölgelerine yerleşmişlerdir.
30 Ekim 1918 tarihinde Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren ateşkes anlaşmasının imzalanması ile birlikte Kocaeli ‘de yeni bir dönem başlayacaktır. Artık var olan siyasal, sosyal ve ekonomik yapı, köklü bir değişim sürecine girmektedir. Bu değişimin ilk belirtileri İngiliz donanmasına bağlı gemilerin körfeze demirlemesi ve İzmit’e asker çıkararak demiryolu ulaşımına, telgraf haberleşmesine ve donanmaya el koyması olarak görülür. İzmit’te bulunan 1. Tümen, işgal güçlerine rağmen 6 Nisan 1920 tarihine kadar bölgede güvenliğin bozulmamasına çalışacaktır.
Savaşın sona ermesi ile birlikte ülkede bir idari otorite boşluğu doğmuş ve herkes kendini koruma kaygısı ile hareket eder olmuştu. İşgallerin başlaması ve yenen devletlerin gerçek niyetlerinin su yüzüne çıkmasıyla birlikte, daha önce görülmeyen bir yapılanma doğmaya başlamıştır. Vatanını haksız yere işgal etmek isteyen güçlere karşı, halkın kendiliğinden ve ulusal benliğinin verdiği güçle silaha sarılması ve örgütlenmesi ile doğan bu yapılanmaya, Kuva-i Milliye adı verilmiştir.
Kocaeli ‘de Kuva-i Milliye hareketinin bütün özelliklerini, çok belirgin bir biçimde görmekteyiz. Diğer cephelerde düzenli ordu teşkilatına geçildiği halde, koşullar Kocaeli bölgesinde Kuva-i Milliye Müfrezelerine dayanan bir savunma yapılmasına yol açmıştır.
1919 yılının son aylarında Kocaeli yarımadasında Kuva-i Milliye müfrezeleri Yahya Kaptan’ın komutasına verilir. Fakat 10 Ocak 1920 tarihinde Yahya Kaptan’ın Tavşancıl’da şehit edilmesi ile bölgede hüzünlü bir sarsıntı yaşanır.
İngilizler, İstanbul Boğazı’nın parçası olarak gördükleri Kocaeli bölgesine, Milli Mücadele süresince özel bir önem vermişlerdir. Fakat özellikle bölge halkının direnişi burada istedikleri sonuca ulaşmalarını önlemiştir. Bölgeye takviye olarak getirilen Yunan tümeninin Geyve Boğazını ve Sakarya Nehrini aşamaması sonucunda Yunan komutanlığı adı geçen tümeni geri çekmeye karar verir. TBMM yönetimi de aynı günlerde II. İnönü muharebesinde yaralanan Miralay Halit Bey’in yerine Miralay Kazım (Özalp) Bey’i görevlendirir ve bölgedeki kuvvetlere Mürettep (Düzenlenmiş) Kolordu adını verir.
Sonunda Yunan kuvvetleri ile Rum ve Ermeni unsurları, kaçmalarına fırsat verilmeden kuşatılınca, Türk kuvvetlerinin kesin darbeyi vuracak güçleri olmamasına karşın sağlanan bu başarı İzmit’teki Yunan askerlerinde büyük bir paniğe yol açtı. Bahçecik’ten Değirmendere kıyısına kadar uzanan ve Kuva-i Milliye müfrezeleri tarafından inatla savunulan hattı aşamayan iki Yunan alayı, İzmit’in de düşmesini önlemek için geriye döndü. Dönüş sırasında körfezin kıyısından geçen yolu kullanmak zorunda kalan alaylar yan ateşine tutularak altı yüzden fazla kayıp verdiler. Yunanlılar İzmit’i elde tutabilmek için gemilerdeki bahriyelileri bile karaya çıkarıp, siperlere sürerek, şehrin üzerindeki baskıyı hafifletmeye çalıştılar. Türk kuvvetleri 20 kilometre gerideki Hikmetiye – Derbent – Acısu – Uzuntarla hattına çekildiler. 25 Hazirandan itibaren ise İzmit’teki Yunan askerleri ile Rum ve Ermeni unsurlar gemiler ve kayıklarla tahliye edilirken yağma ve katliam da başlar ve Kuvayı Milliye’nin kente girdiği 27 Haziranı 28 Hazirana bağlayan gecesine kadar devam eder. İzmit Sancağı kurtulduktan kısa bir süre sonra ve mülki idare görevlilerinin de önemli çabalarıyla durum normale dönmüştür.
Kocaeli, Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın İzmit’i ziyaret etmesi ile en yüksek heyecan noktasına ulaştı. Bu önemli gezi, Kocaeli cephesini denetlemek, İzmit Sancağını ziyaret etmek, annesi Zübeyde Hanım’ı karşılamak, Hıristiyanlara Türkler tarafından zulüm yapıldığı propagandasını kırmak ve Türk dostu Claude Farrere ile görüşmek amacı ile yapılıyordu.
13 Haziran 1922 günü İzmit Sancağına gelen başkumandan önce Adapazarı’nı ziyaret etmiş ve 17 Haziran günü öğleden sonra oradan binlerce kişi tarafından İzmit’e uğurlanmıştır. İzmit istasyonunda kendisini askeri ve mülki erkan ile coşkulu bir topluluk karşılamıştı. İstasyonun yukarısındaki Kasr’a, yolun iki tarafında toplananların tezahüratı ve kesilen kurbanlar arasından geçilmiş ve burada sancak halkını temsil eden heyetlerle görüşülmüştür. Ertesi gün Claude Farrere de gelmiş, İzmitliler bu önemli konukların şerefine çay ziyafeti, müsamere ve şenlikler düzenlemişlerdir. Yapılan konuşmalarda Milli Mücadele’nin haklılığı ve başarıya ulaşacağına olan kararlılık dile getirilmiş ve 19 Haziran günü ise Gazi, yanına konuğunu da alarak saat 10.00’da İzmit’ten ayrılmıştır. Yol boyunca, Mustafa Kemal Atatürk, gelişinde olduğu gibi dönüşünde de yol boyunca toplanan İzmitliler tarafından büyük bir coşku ve heyecanla uğurlanmıştır.
26 Ağustos 1922 günü başlayan Büyük Taarruz ve Başkumandan Meydan Muharebesi’nin ardından yapılan takip harekatı sonunda Yunan kuvvetlerinin Anadolu’daki varlığı sona erdirilmişti. Mudanya Askeri Sözleşmesi ile silahlı mücadele sona ermiş, ulusal ve uluslararası alandaki siyasi mücadele başlamıştır. Bunların ardından Atatürk’ün sinyallerini ilk kez İzmit’teki basın toplantısında verdiği Cumhuriyet 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edildi ve Türk Devriminin yeni bir dönemi başladı.
F.Yavuz Ulugün